Antalyalılar henüz Zeytinpark’a hakettiği ilgiyi göstermiyor

Seher Özen Karadeniz

Doğma büyüme Antalyalı, ekmeğini de bu kentten kazanıyor. Onun için de “hepimizin bu kente borcu var” diyor.

Hepimiz kendisini Ticaret Borsası Başkanı olarak tanısak da, Ali Çandır adı son yıllarda en çok Zeytinpark’la birlikte anılıyor. Çünkü; Çandır,  kente borcunu kentin son, en büyük yeşil alanını koruyarak ve kendisinden sonraki nesillere yeşil teslim ederek ödeyeceğini düşünüyor.

Zeytinpark A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Ali  Çandır, bu hedefini gerçekleştirmek için  Muratpaşa Vakıf Zeytinliği’nin Antalya’ ya kazandırılması, doğal yeşil dokusunun, tarımsal niteliğinin korunması ve geliştirilmesi için ihale sürecinde var gücüyle çalıştı ve kentin bütün dinamiklerinin desteği ile ihalenin alınmasını sağladı. Ardından buranın  kar amacı gütmeyen bir işletme olarak kurulmasına öncülük etti.  Şimdi ise 2 bin 600 dönemlik arazide Antalyalılar dört mevsimin tadını çıkarsın, Antalya’da kalan son ve tek doğal yeşil alanın korunması için elele versin istiyor.

Röportaj süresince Zeytinpark’a faydası olacak her türlü çağrısını, serzenişini, isteğini ve üzüntüsü büyük bir samimiyetle dile getirmekten çekinmeyen Ali Çandır’la Zeytinpark Cafe’de buluştuk. Hem Zeytinpark’ı, hem de Antalya’yı uzun uzun konuştuk. Kahvaltı en önemli öğün dese de, sabah erken kalkıp oğlunun kahvaltısını hazırlasa da, kendisi kahvaltı sevenlerden değil. Sadece  hafta sonları kahvaltı yapıyor. Antalya’ya bir faydası olacaksa saatlerce konuşmak isterken, söz kendisine ve özel yaşamına gelince çok bir şey söylemeyi tercih etmedi doğrusu. Ben de ısrarcı olmadım.

Benim için hayatımda ‘iyi’ diye bir şey yok hep ‘daha iyi’ var” diyor Ali Çandır, hal böyle olunca Zeytinpark için gerçekleştirdiği her projeden sonra çıtayı kendi elleriyle yükseltiyor. Şimdi en çok istediği Antalyalıların Zeytinpark’ın içindeki her ağaca kendi bahçesindeki ağaç kadar belki de ondan daha fazla sahip çıkması, çevresindekilere parkı anlatması, parka gelen her bir kişinin yanında bir kişiyi daha getirmesi.

Antalyalı bir işadamı gibi değil, röportajımızın başından sonuna Antalya’da doğmuş, büyümüş kendi deyimiyle ‘Antalyanın ona verdikleriyle ‘bir şey’ olmuş’ bir Antalyalı olarak konuştu.

Doğaya ve kentine aşık,  çok değerli bir hemşehrimle tanışmaktan ve fullantalya, businessantalya ve AntalyaLezzetleri takipçileri için uzun uzun konuşmaktan çok büyük bir keyif aldım.

Hafta içi bir sabah, çoğu parktan tabağımıza gelenlerin eşlik ettiği sohbetimizin detaylarıyla sizi baş başa bırakıyorum o zaman…

 

 “İnsanlar bu hayatta yürürken izler bırakır. Kendi adıma ben iyi izler bırakmak istiyorum. Yaptığım işlerin tortusunun olmasını önemsiyorum.”

 

Zeytinpark A.Ş’in paydaşlarından biri olan Antalya Ticaret Borsası’nın da Yönetim Kurulu Başkanısınız.  Zeytinpark’ı uzun uzun konuşmaya geçmeden, bize kendinizden söz eder misiniz?

Korkuteli’nde doğdum. Antalya merkezde  büyüdüm. Sabahları çok erken kalkarım. Antalya hayranıyım. Bu kenti çok seviyorum. Belli bir noktaya geldikten sonra birikimimi meslek örgütlerinde ve STK’larda çalışarak kent yararına sunmaya gayret ettim. Böylelikle kente olan borcumu ödemeye çalışıyorum. Bir dönem Antalya Ticaret Borsası’nda başkan yardımcılığı yaptım. İki dönemdir de başkanlık görevini sürdürüyorum. Hep şu örneği veriyorum: İnsanlar bu hayatta yürürken izler bırakır. Kendi adıma ben iyi izler bırakmak istiyorum. Yaptığım işlerin tortusunun olmasını önemsiyorum. Malumun ilanındansa, daha çok proje bazlı çalışmayı tercih ediyorum. Hem kente hem de sektörümüze katkı sağlamaya çalışıyorum.

Zeytinin bu kadar gündem olduğu bir ülkede, bulunduğumuz şehrin en değerli alanında bulunan zeytinliği, içindeki doğal yapıyı da koruyarak park haline getirip, kentlinin hizmetine açtınız. Zeytinpark A.Ş’nin kuruluş hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?

Biz küçükken Vakıf Zeytinliği’ne kuş avlamak için gelirdik, –biraz hoş değil ama- şu an burayı korumak için bir görev yürütüyoruz. Onların yaşaması sürdürülmesi gerekiyor diye düşündük.  Biz Antalya ile bir şey olduk. Onun için Antalya’ya sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız. Bu sorumluluğu yerine getirmek de bu kentin değerlerine sahip çıkmaktan geçiyor.

Burası vakıflara ait 20 bin dönümlük çok geniş bir araziyken, yağmalana yağmalana ya da kullanıla kullanıla  2 bin 639 dönüme düşmüştü.  O dönemde rantçıların iştahını kabartan bir merkez halindeydi. Kentin STK ve meslek örgütlerinde buranın amacının dışında kullanılmaması için önemli bir direnç vardı. Çeşitli alternatifler arasında sonunda buranın ihaleyle kiralanması gündeme geldi. İki-üç kez biz bu ihalelere girme teşebbüsünde bulunduk, ihaleler iptal edildi. Son ihalede de aldık.  Böylelikle 2 bin 639 dönümlük Vakıf Zeytinliği’nin 20 yıllık işletme hakkını 2009’da yapılan ihalede kazandık.

İhaleden sonra, sözleşmedeki “kiralayan sonrasında Vakıfların onayıyla bir başkasına devredebilir” şeklindeki madde bizi tedirgin etti. Buranın geleceğini güvence altına almak için şirketleşmeye karar verdik. Yani burası Antalya Ticaret Borsası’nda kalsaydı ve borsa yönetimi burayı bir başkasına devredelim dese devredebilecekti. Antalya’daki tüm STK ve meslek örgütleriyle bir şirket kuralım ve Ticaret Borsası dışındaki hiçbirisi de yüzde 10’dan fazla bir hisseye sahip olmasın dedik. Yaklaşık 3-4 yıl bu şirketin kurulması için uğraştık.  Zeytinpark A.Ş.’yi 2012’de çok ortaklı kurduk. Şimdi hemen hemen tüm belediyelerimizin, STK ve meslek örgütlerimizin bir çoğu ile Antalya’nın hatırı sayılır firmalarının içinde olduğu 25 ortaklı bir yapı oluşturduk.

Burada 400 dönümlük ağaçsız bir alanımız var. Orada Botanik Parkı yapalım hesabımız vardı. Ancak imar işleriyle ilgili çok uğraşmamız gerekti. Bir dönem alınmış meclis kararları iptal edildi. Onları yeniden düzeltirdik. Başka planların içine dahil edilmiş yerler vardı. Bunları da Kepez Belediyemize ve büyükşehir belediyemize müracaat ederek düzeltilmesini sağladık. Süreç daha sonra da Çevre Bakanlığı’nın tüm Türkiye’deki SİT alanlarını değerlendirdiği bir çalışmanın sonuç raporunun çıkması ve bu doğrultuda Koruma Kurulu kararı çıkarılması gerektiği için beklemede. Bir yandan onayı beklerken bir yandan da kentin bu alanla ilgili farkındalığını arttırmak için de çaba sarf ediyoruz.

İhaleyi alır almaz,  giriş-çıkışları kontrol altında tutmak için Zeytinpark’ın etrafını 7 kilometrelik duvarla çevirdik.  Ardından 20 bin zeytin ağacını gençleştirdik. Uzun vadede gelir elde etmek için bu ağaçları 15 yıllığına kişilere kiralayacağız.

Hazırlanışı ve bugüne kadar gelişi itibari ile “sosyal sorumluluk projesi” kimliği kazanan girişimimizde, iyileştirilmesi ve kamu kullanımına açılması ilkesi ile hareket edildi. Bu çalışma; doğanın küçük ve basit bir temsili olan kent parkı anlayışının dışına çıkarak, doğayı bölgesel değerlerle kent içerisine dahil etme, kenti de bu çalışmaya ve alana dahil etme çabasıdır.

İstanbul’un kentsel dönüşüm sürecinde ciddi karlar edinen  inşaat firmaları, bir süredir Antalya’da başladıkları projelerle de kentin gündeminde. Böyle bir alanı yıllar içinde “rant”tan koruyabilecek misiniz/ miyiz?  

Valla biz bunun gayreti içindeyiz. Kentlinin buraya sahip çıkmasıyla doğru orantılı, koruma konusu. Onun için biz çocuklarımıza burayı anlatıyoruz, çocuklarımızın burada anılarının olmasına aracılık ediyoruz. İleride ortaya çıkacak bir takım girişimlere direnç göstermesi için gençlerimizden ve çocuklarımızdan umutluyuz. Doğa Akademisi projemizle, çocuklar ve gençler için gerçekleştirdiğimiz diğer etkinliklerle tam da bunu amaçlıyoruz.

Ayrıca betonlaşmanın getirdiği stresi kentli de yaşar hale geldi. Sanıyorum ki kent insanı da burasının yeşil dokusunun bozulmaması için çaba sarf edip, katkı koyacaktır.

 “Amacımız buranın ne olduğunu daha iyi anlatmak. Ne olduğunu bilirsek korumaya daha çok emek harcarız.”

 

Zeytinpark içinde Akdeniz Köyü, botanik parkı ve  Akdeniz bitkileri arboretumu gibi özel alanlar tarifliyorsunuz. Bu alanlar hali hazırda düzenlendi mi? Bu alanların düzenleme işleriyle ilgilenen özel bir ekip mi var?

Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, burası  1. derece tarımsal sit alanı olduğu için biz burada duvarları boyarken bile izin alıyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı  tüm sit alanlarını dört mevsim kuralına göre değerlendiriyor. Çevre Bakanlığı’nın çalışması bitip, Koruma Kurulu’ndan da onay çıkınca;  Zeytinpark’ta, gözetleme kulesi, zeytin müzesi, gençlik merkezi, at çiftliği, kentsel değerler sergi alanı, bitki türleri eğitim merkezi, doğada engelsiz yaşam merkezi, doğada öğren merkezi, çok amaçlı spor sahası, çim tepeleri, çocuk oyun alanı, koku tepeleri, seyir terası, meydan, yapay gölet, Akdeniz Bölgesi süs bitkileri alanı, tıbbi aromatik bitkiler alanı ve endemik türler alanı gibi pek çok alan düzenlemeyi planlıyoruz.

Kimi alanları Batı Akdeniz Tarımsal Araştırmalar Merkezi (BATEM)’le birlikte düzenleyeceğiz. Örneğin; bitki çeşitliliğini araştıracağız. Ayrıca sürüngenlerle ilgili bir çalışma yapacağız. Amacımız buranın ne olduğunu daha iyi anlatmak. Ne olduğunu bilirsek korumaya daha çok emek harcarız. Ayrıca yine BATEM’le tıbbı aromatik bitkiler bahçesini kuracağız. Zeytinpark alanı içinde çok sayıda endemik bitki var. Şimdi ‘anemonları”mız açtı. Papatyalarımız açtı. Salepten lilyuma kadar birçok bitki var. BATEM’le ayrıca buranın endemik bitkilerinin envanterini de çalışıyoruz.

“Antalyalılar henüz Zeytinpark’a hakettiği ilgiyi göstermiyor. Burayı çocuklarla koruyacağız”

 

Zeytinpark’ta hem çocuklar hem de yetişkinler için bir dizi etkinlik yaptığınızı biliyoruz? Bu etkinlikler neler ve kentlinin bu etkinliklere katılımı ne düzeyde?

Başlangıçta bu uğurda herkes bizi takdir etti, sırtımızı sıvazladı. Öyle olunca Antalyalıların buraya sahip çıkmasını bekledik. Onu çok fazla başaramadık. Sonunda dedik ki; büyükler hep dünya işleriyle meşgul çocuklarla bu sahiplenmeyi sağlarız. Doğa Akademisi programını böylelikle uygulamaya karar verdik.

Gelecekte de bu alanın korunması ve sonraki nesillere aktarılması için çocukları Zeytinpark ile tanıştırmamız gerektiğini fark ettik. Burayı çocuklarla koruyacağız. Okul öncesi ve ilkokul çocuklarına Zeytinpark’ı tanıtmak en büyük hedefimiz. İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile yaptığımız protokolle, Doğa Akademisi ve daha birçok etkinlikle çocuklarımıza ve gençlerimize gönüllü eğitmenlerimiz eşliğinde doğa eğitimi veriyoruz. Oynayarak doğayı tanıyorlar.  Öncelikli hedefimizde çocukların olmasının bir diğer nedeni de; yetişkin buraya gelip evine döndükten sonra bir ikinci kişiye burayı anlatmıyor. Çocuklar öyle değil. Onlar yaşadığı deneyimi evde anne-babasına, okulda arkadaşlarına kısacası iletişime geçtiği herkese anlatıyor. Biz onlar için bandana, rozet gibi Zeytinpark logolu malzemeler de yaptık. Onu da eve götürsün, o atlasa bile görünce sorsunlar diye.

Antalya’da yaşayan veya ziyarette bulunan her yaş ve performansta insanın, şehir merkezinde ama şehirden uzak bir atmosferde yürüyüş yapmasını ve doğalı yaşamasını sağlamak için hazırlanmış bir Doğa Yürüyüşü programımız var. Antalya Zeytinpark alanındaki 2,5 kilometreden başlayıp 8,5 kilometreye kadar değişen uzunluklarda 7 ayrı parkurla; tanımadığımız doğayı tanıma, bilmediğimiz Antalya’yı yaşama, canlıların en ortak aktivitesinin farkına varma ve belki de unuttuğumuz doğal duyguları hatırlama imkanı sunuyoruz. Ayrıca Nefes Kontrolü (apnea) grup disiplin, yoga, temel ilkyardım, temel flora ve fauna bilgisi, temel fotoğrafçılık, harita okuma ve yön bulma gibi günü birlik aktiviteler de yapıyoruz.

Ayrıca minik bir cafemiz var. Konfordan uzak, ancak doğanın bütün güzelliklerinin içinde ve organik kahvaltısıyla sağlıklı bir öğün vaad eden. Bütün Antalya’yı buraya bekliyoruz.

 

Bir süre önce çocuklar ve gençler için ara tatil etkinliğini olarak planladığınız Kamp Kurma ve Doğa Eğitimi etkinliklerine ilgi nasıldı?

Kamp etkinliğini, tatilin ilk haftası üç tam gün, uyumalı olarak planladık.  Daha önce birçok okulla bu etkinliğimizi yaptık ve çok başarılı geçti. Çocuklar ve gençler doğanın içinde bir çadırda, kuş sesleriyle uyanmayı deneyimledikleri ve çok keyif aldıkları bir gün geçirmiş oldular. Ancak son ara tatil için planladığımız etkinliğimizde, o hafta havalar biraz serin geçince ve bizim ailelerimiz de fazla korumacı davranınca uyama kısmını çıkardık. Sadece çadır kurma ve doğa eğitimi etkinliğini gerçekleştirdik.  Hepsi yine de çok keyif aldı. Sağolsun Prof. Dr. Tuncay Neyişçi hocamız katılanlara ekoloji eğitimi verdi. Kendisi de çok keyif aldı.

Okul aile birliklerinin de katkısıyla ve isteğiyle okullarımızdan bize bu talepler gelsin istiyoruz. Yoğunluğun içinde bu tip etkinlikler okullara da bir yük gibi geliyor. Halbuki şu anda değerler eğitimi kapsamında bu eğitimler zaten müfredatta var. Okullarımızın bu konuda duyarlılık göstermesini velilerimizin de  talep etmesini istiyoruz.  Burada biz zaman zaman aile-çocuk kampları hedefliyoruz ancak sayılar istediğimiz rakamlara ulaşmadığında moralimizi bozulmuyor dersek yalan olur.

 

Ben de oğlumu ve yeğenimi getirmeyi çok arzu ettim ancak  şehir dışından geldikleri için günler denk gelmedi.

 

Şöyle de olabilir; kamp etkinliğine katılmak isteyenler 10-15 kişiden oluşan grubunu kurar. Bize müracat ederler. İstedikleri gün onlar için kamp eğitimi organize ederiz.

Buraya biz aylık 70-80 bin lira gibi çok ciddi bir kira ödüyoruz. Dolayısıyla da bu etkinlikleri ücretli yapmak zorundayız. Zaman zaman aileler 10-15 lira civarındaki etkinlik ücretlerinin çok ifade ediyorlar. Ama bu şehre oksijen kazandırmak için bu kadar katkıya katlanmamız gerektiğini söylüyoruz.

 

 

 Bin 200 yıllık zeytin ağacından, zeytinyağı elde edilecek.

 

Zeytinpark Mağazası’nı ne zaman açtınız? Burada satılan ürünler parktan toplanan zeytinlerden mi elde ediliyor?

Pamfilya döneminden itibaren bu kentte  zeytin ve zeytinyağı sektörü var. Yıllar içinde geride kalmış. Onu da öne çıkarmak istiyoruz. Bizim iyi olduğumuz zeytinler var. Biri Beycik, diğeri de tavşan yüreği. Tavşan Yüreği için “Coğrafi İşaretler’ müraacatımızı da yaptık. Kabul edildi. Sanırım 3-6 ay içinde belgemizi alacağız. Zeytinlerimizi daha önce ihale ediyorduk. Son iki yıldır kendimiz topluyoruz. En iyi şekilde de seçerek hem tavşan yüreği hem de ‘Zeytinpark Seçme’ adını verdiğimiz; buradaki zeytinlerden karıştırarak elde ettiğimiz yağlarımızı üretiyoruz. Sabun, defne, kekik, zeytin çayı, adaçayı gibi ürünlerle beraber “Bir Yudum Antalya” ismiyle Antalya’ya özgü bir hediye paketi yaptık. Bütün kurumlar hediye olarak vermeye başladı. Yağlarımızın kalitesinden çok eminiz. Ayrıca yeşil zeytin de yaptık.  Ürünlerimizi buraya özgü ürettiğimiz için  çok fazla yerden pazarlamıyoruz. Buradaki dükkan dışında internetten ve Antalya Sanat Merkezi’nden alabilir. Antalyalıların sadece böyle bir alışveriş için bile gelip kentin ortasındaki böylesine doğal kalmış bu alanın farkına varmalarını istiyoruz.

Gelecekte zeytinyağı firmalarıyla burada tadım etkinlikleri de yapacağız. Zeytinpark’a bin 200 yıllık bir zeytin ağacını bulup diktik.  Onun zeytinlerini de sıkıp elde ettiğimiz yağı özel bir seri olarak satışa sunacağız. Her yaptığımız işte markalaşmaya önem veriyoruz. Yağla Antalya’yı özdeşleştirmeyi amaçlıyoruz. Bizim potansiyelimiz Gemlik’i Aydın’ı geçecek düzeyde. Bir Zeytin Festivali kapsamında daha geniş çaplı etkinlikler de yapmayı düşünüyoruz.

 

Antalya’nın doğasını korumakla ilgili olarak başka bir röportajınızda da “Gelenleri de çok fazla Antalyalılaştıramadık. Belki Zeytinpark, buna küçük de olsa bir katkı sağlar” diyorsunuz. Antalya Kent Müzesi projesinde çalışırken biz de kente göçenlerin yeni kentli olarak kenti tanıması ve sahiplenmesi konusunu önemsiyorduk. Siz de bunu öncelikleriniz arasına almışsınız. Neden bir türlü gelenler Antalyalı olamıyor sizce?

Bizim toplumumuzun DNA’sı bozuldu. Bizi biz yapan temel değerimiz ‘birlikte hareket etme’ kültürüydü, onu kaybettik. Göreve gelirken bu kültürü yeniden kuracağız dedik.  Yaptığımız bütün etkinliklerde olabildiğince çok kurumu yan yana getirip, ortak iş üretmeye çalışıyoruz. Geçmişte imece vardı. İyi günde, kötü günde bir arada olmak vardı. Kentleşme çok hızlı bir şekilde bu bağları zayıflattı. Aile bağlarını bile çok zayıflattı. Birçok ekonomik badireyi kolay atlatmamızın nedeni güçlü aile bağlarımızdı. Şehirde çalışan insanların bulguru, tarhanası köyden gelirdi. 80’li yıllardan sonra bu bağlar zayıfladı.  Maddeci hale geldik. Çekirdek ailenin çıkarlarına doğru, kişisel çıkarlara doğru evrildik.

Göçle beraber kenti, kentin değerlerini korumaktan uzaklaşıldı. Kent, 267 bin 400 dönüm tarım arazisini kaybetti. Her gördüğümüz yere beton dökmeye çalışıyoruz. Turizm sektörünün 70’li yılların sonunda başlamasıyla birlikte insanların önceliği inşaat olmuş. Oysa turizm destinasyonlarında kent bir bütün olarak değerlendirilir. Biz biraz şuursuzca gelişim yaptık Antalya’da.

“Antalya’ya gelen insanların eskiden Almanya’ya giden insanlar gibi bir halleri vardı. Gidip kazanıp döneceğim diyorlardı”

 

Antalya çok hızlı göç aldı. Antalya’ya gelen insanların eskiden Almanya’ya giden insanlar gibi bir halleri vardı. Gidip, kazanıp döneceğim diyorlardı.  Onun için de değerler biraz değişti. Ancak son dönem hem kamu hem yerel yönetimler bunun farkına vardı ve değiştirmek için gayret içindeler.  Büyükşehirlerde bir olumsuzluk da herkes kendi etki alanını yaratmaya çalışıyor. Herkes gücü ölçüsünde bir etki alanı yaratıp, onu izole ediyor. Halbuki bu kent için birlikte hareket etme kültürünü sonuna kadar kullanmamız, siyasi parti, sektör ayrımı yapmadan hepimizin bu kent için kafa yorması gerekiyor. Bunu sadece EXPO’nun alınış döneminde harekete geçirdik, sonrasında tekrar herkes bireyselleşti. Öyle olunca EXPO’nun katma değerinden faydalanamadık.  Bunu yeniden yakalamamız için; insanların kararlı olmaları, önyargılarından arınmaları ve merkeze Antalya’yı koymaları gerekiyor.

 

“Tarımın başkenti, turizmin başkenti diyoruz. Ona layık bir şehir yaratmamız gerekiyor.”

Bir kent hem tarım, hem turizm, hem de gayrimenkul alanında yatırım fırsatları sunabilir mi? Nasıl?

Dünyanın en eski işlerinden biri tarım, stratejik bir sektör olması açısından da tarım sektörünün gelişmesi için çaba sarf ediyoruz.  Mutlaka gelişen dünyada teknolojik yatımlar çok önemli ancak tarım bizim vazgeçilmezimiz. İleriki yıllarda gıda, su ve enerji konuları daha da önem kazanacak. Dolayısıyla bizim tarımsal gücümü arttırmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Özellikle 80’li yıllardan sonraki hızlı kentleşme bizi tarımdan uzaklaştırdı. Üretmekten çok tüketen bir toplum olduk. Onun için tekrar eskisi gibi insanlarımızın kırsalda mutluluk içinde ürettiği, ocaklarının tüttüğü dönemleri hayal ediyoruz. Bu nedenle her fırsatta Türkiye’nin bu gücünü hissettirecek açıklamalar yapıyor, karar vericilere izahatlerde bulunuyoruz.  Bu ülkenin 12 bin  yıllık yöresel ve geleneksel ürünlerine sahip çıkıyoruz.

Antalya çok özel bir yer. Gerek konumu, gerekse ürettikleri açısından. Tarım da Antalya’nın vazgeçilmezi. Tarımın başkenti, turizmin başkenti diyoruz. Ona layık bir şehir yaratmamız gerekiyor. Bunu yapmak içinde aslında çok geniş bir toprak zenginliğimiz yok. Antalya’nın geçmiş yıllarda yüz ölçümünün yaklaşık yüzde 21’i tarım alanıyken hızla bu oran yüzde 18’lere kadar düştü. Çok ciddi anlamda toprak kaybediyoruz.  Bu tarafını da korumamız gerekir diye düşünüyoruz.

 

“Taş ocaklarıyla Antalya’yı marka yapan doğaya zarar veriyoruz.”

 

Taş ocaklarının Antalya dışına taşınması konusunda ısrarcısınız, zamanla kente çok büyük ve dönülmez zararlar vereceği konusunu bulduğunuz her fırsatta dile getiriyorsunuz? Yetkililere sesinizi duyurabildiniz mi?

Tarım alanlarını yok etmişiz, maden ocakları ve  taş ocaklarıyla dağlarını delik deşik etmişiz, yarın bunu sorguluyor olacağız. Taş ocaklarıyla Antalya’yı marka yapan doğaya zarar veriyoruz. “Bu kadar dağı, doğayı tahrip ettik değdi mi bu yaptığımıza? diyeceğiz. ‘100 dolardan mermerleri sattık katma değer yaratamadık. Günü kurtardık ama bugünü kaybettik’ diyeceğiz. Şimdi biz bu girişimimizle ona karşı tepki koymaya çalışıyoruz. Suyun gidişinin değiştirmek konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.

 

Bu kentte yaşayan herkesin kentin gelişimi için katkı koymasını önemsiyorsunuz. Hele ki seçilmişlerse daha da önemli olduğunu düşünüyorsunuz. Yaklaşık dört  yıl önce önerdiğiniz Batı Akdeniz Milletvekili İzleme Komitesi’ni kurabildiniz mi?

Kuramadık. Ancak Antalyalı milletvekilleri kenti için ne kadar konuşuyor. Bir kentli olarak bunun peşine düşmemiz lazım. Bugün hala böyle düşünüyorum.

 

 “Sevgililer Günü’nde çiçeği hediye olarak veremiyorum.”

 

Geldik Antalya özel bölümüne. Antalya’da büyüdünüz, çocukluğunuz unutamadığınız mekanları var mı? Antalya sizin için ne anlam ifade ediyor?

Keyifli bir çocukluk geçirdik. Canımız istedi gittik Mermerliden denize girdik, canımız istedi gittik yandaki muşmula bahçesinden meyveler aldık. Hemen hemen her taraf yeşildi. Toprakla oynadık. Bizim mahalle arkadaşlarımız, futbol arkadaşlarımız vardı.  Şimdi bakıyorum benim çocuğumun mahalle arkadaşı yok, sokak arkadaşı yok, apartman arkadaşı bile yok. Çünkü biz iyice içe çekildik, yalnızlaştırıldık. Şehrin yapısı betona döndü. Ben bu güzellikleri çocuklarıma aktaramayacağıma göre, en azından şehirde kalan böylesi alanlara sahip çıkarak onlara bırakmak lazım.

 

Eminiz ki Zeytinpark’ta vakit geçirmeyi çok seviyorsunuz. Burası dışında neresi var “şimdi orda olmak vardı” dediğiniz?

Benim için her zaman #ŞimdiAntalyaZamanı (Gülüyor).  Antalya’nın her yerinden keyif alıyorum.  Eşimle ve arkadaşlarımla birlikte hafta sonları özellikle Kaleiçi’nde yürümeyi çok seviyoruz. Kaş’da vakit geçirmeyi seviyorum. Oğlumla beraber dalış yapıyoruz.

Kahve, keyif işidir deriz. Antalya’da en sevdiğiniz kahve keyfi mekanları nereler?

Güne erken başlarım. Saat 5-6 gibi kalkarım, gece 1’de de yatarım. Kahvemi evimin balkonunda içmeyi severim. Kahvemi, gazetelerimi alıp balkona çıkarım. Şimdi biraz çiçeklendirdim de balkonu, saat 8:30’a kadar gazetelerimi okurum. Bir de borsanın cafesinde kahve içmeyi seviyorum.

Antalya’ya ilk defa gelecek olanlara şehir merkezinde hangi rotayı izlemelerini önerirsiniz?

Karaalioğlu Parkı’ndan girip Yat Limanı’ndan çıkacaklar. En iyi rota bu.  Antalya lezzetlerini tatmak isterlerse de; şiş, piyaz ve serpme böreği denemeliler.

Çiçek üretimi yapıyorsunuz? Sevgililer Günü yaklaşırken size soralım o zaman, siz hangi çiçeği alırsınız eşinize?

Çiçek üretimi yaptığımız için, bizim yaşantımızın bir parçası çiçek. Eve çok sık çiçek götürürüm. Ofiste beni ziyarete gelen misafirlerime de çiçek hediye ederim. Bazen eşleri soruyormuş; ‘Ali Bey’e mi uğradın? diye, dolayısıyla  Sevgililer Günü’nde çiçeği hediye olarak veremiyorum.

 

 

 

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir