Elvan Alpay: Doğa kendini iyi olana açıyor

Sanatçı Elvan Alpay’ın ‘Cennet Uzaklar da Bir Vaat mi?’ sergisi 1 Aralık’a kadar AKS’de görülebilir.

Seher Özen Karadeniz

Her geçen yıl kent kültürüne kattıklarıyla adından söz ettiren, kendi adıma ‘Antalya’nın İncisi’ olarak tanımlayacağım Antalya Kültür Sanat (AKS) 2019-2020 kültür-sanat sezonunu üç farklı sergiyle açtı.

Açıldığı günden bu yana 16 önemli sergiye ev sahipliği yaparak dünyaca ünlü yerli ve yabancı sanatçıların eserlerini Antalyalılarla buluşturan AKS, sezon açılış sergisinde de yine dünyaca ünlü ressamlar Elvan Alpay’ın ‘Cennet Uzaklar da Bir Vaat mi?’, Tayfun Erdoğmuş’un ‘Yeni Dünya Katmanları’ ve Melek Mazıcı’nın ‘Şeffaf Yansımalar’ başlıklı sergileriyle sanatseverleri buluşturuyor. Sergi 1 Aralık 2019 tarihine kadar gezilebilecek.

Elvan Alpay’la ‘Oyun Bitti/ Hadi Oynayalım’ başlıklı sergisinden eserlerin yer aldığı, AKS’de “Cennet Bir Vaat mi?” başlığıyla açılan sergisi hakkında konuştuk.

  • Serginiz AKS’de “Cennet Uzakta Bir Vaat mi?” başlığıyla açıldı. Sergi de eserleriniz üzerinden bu soruyu yeniden mi soruyorsunuz, yoksa zaten bizzat onlar bir cevap mı?

Bildiğiniz gibi AKS’de sergilenen eserlerim daha evvel Galeri Nev’de “Oyun Bitti/ Hadi Oynayalım’ başlıklı sergimde yer alan eserlerden oluşuyor. Bu sergide “oyun bitti” vurgusu yapmam, kendimizi ancak kendimizin iyileştirebileceğine dikkat çekmekti.  Eğer iyi olma durumunu bir cennet olarak algılıyorsak, bu güç bizde, özümüzde ama, ancak ve ancak doğayla bir ilişki, bir bütünlük içinde olabilirsek mümkün. Doğadan kopan insanın ne yaparsa yapsın iyi olma şansı olmuyor. Bu artık hepimizin, her koşulda bildiği bir şey. Küresel iklim değişikliğinin geldiği nokta üzerinden felakete çok yakın olduğumuz bilim adamları tarafından sıkça vurgulanıyor. Böyle bir zamanda, ‘bu iş bitti, kapatalım kapıları gidelim’ demek yerine, direnmeye ve önlem alabilecek olanlara baskı kurmaya devam etmek gerektiğine inanıyorum.

  • Sergiyi gezerken eserlerdeki üç boyutluluğun insanları etkilediğine tanıklık ettim. Siz üç boyutla temelde ne söylemek istiyorsunuz?

Açıkçası, ilk kişisel sergimde olduğu gibi, yani 1993’ten bu yana aslında çoğu işim üç boyutlu oldu. Hep resim-heykel arası gidip geldi. Ne düz heykel yaptım ne düz tuval yaptım. Bu içsel anlatım biçimim, her zaman üçüncü boyuta ihtiyaç duyuyorum. Resme ne katıyor ne katmıyor diye bakarsak da; üç boyutlu olmasalardı bambaşka bir etkisi olurdu. Yine aynı resim olurdu ancak etki çok başka olurdu.  Üç boyutun resimlere getirdiği pozitif bir etki var. Bunu kullanmak hoşuma gitti. Ayrıca o sırada kafayı çok takmış olduğum bir değişim-dönüşüm fikri vardı. Tabii ki o dönemin sanat ortamında da neyin sanat olup olmadığı üzerine çok fazla kafa yoruluyordu. En olmayacak malzemelerle, en olmayacak formları birleştirip mümkün olduğunca sınırları genişletmeye çalıştığımız bir dönemdi.

Sergide yer alan eserlerim; polyester film üzerine akrilikle yapılmış desenlerin, katmanlar hâlinde üst üste getirildiği kompozisyonlardan oluşuyor. Bu sergimin belirleyici desenleri arı kuşları ve kurbağalar, tuval yüzeyinin fonunu oluşturuyor. Tuval yüzeyindeki çiçekler ve bitkiler ise tüm dünyayı sarmak, kaplamak istercesine resmin, tuvalin dışına taşıyorlar, bir nevi sınırlandırılmış bir alana hapsedilmeye isyan ediyorlar.

En başından beri hayvan ve bitki formumu birlikte kullanarak kendimi ifade ettim. Bu bazen arı kuşu, kurbağa, sinek kuşu bazen de akrep, örümcek oldu. Her sergimi farklı malzemelerle ve temel olarak kullanacağım formun hem boyut olarak hem de adet olarak çoğaltılmasıyla gerçekleştiriyorum. Burada gördüğünüz gibi çiçekler aynı formun çoğaltılmasıyla, yapraklar adet olarak çoğaltmayla bir araya gelmiş durumda.  Son senelerde ise artık farkındalık üstüne yoğunlaşıp sadece o ana has bir araya getirmeler üzerine çalışıyorum. Önceden planlanmış hiçbir şey yok. Bu bana çok iyi geliyor.

 

  • Doğayla nasıl bir ilişkiniz var? Sizce bugünün insanın doğayla nasıl bir ilişkisi var?

İnsan ancak gerçekten iyi ve özgür olduğunda doğayla iletişime geçecek gücü kazanıyor. Doğa kendini iyi olana açıyor. Kendimizi doğaya o kadar kapamışız, o kadar görmez haldeyiz, iç enerjimiz o kadar düşük ki kimse doğanın farkında değil. Bugün birine ‘doğa ne harika bir şey’ dediğinizde ‘ne diyor bu’ diye düşünüyor. Çünkü aslında özde iyi değil. Benim de dönemlerim oldu. Kendimi daha iyi hissettiğim zamanlar mucizevi şeyler yaşadım. Biliyorum ki, içsel olarak ben iyi olduğumda doğanın ve yaşamın bana açılışı çok iyi oluyor. İyi olmak da ondan geçiyor.

Maalesef bu kadar nüfus yoğunluğu, şehirleşme ve betonlaşmayla doğadan kopuyoruz. Yaşamın getirdiği beklentiler, bizi zorladığı yaşam biçimleri son derece hoyratça. O stres doğaya yönelmeyi fazlaca engelliyor. Kimseyi de suçlamıyorum sadece bir öneride bulunuyorum. Doğaya bir bakın belki iyi gelir. Doğaya değer vermek size de değer katar.

 

  • Eserlerinizde bitki ve hayvan formlarını kullanmanız biraz da gündelik koşuşturmada doğayı kaçıran şehir insanına kaçırdıklarını hatırlatmayı mı amaçlıyor?

Benim işlerimde o anlamda bir didaktik anlatım kesinlikle yok. Eserlerime görsel şiirler olarak bakmayı tercih ediyorum. Benim için asıl olan farklı bir görsel duruş sergilemek ve hiç buna aşina olmayan biriyle duygudaşlık kurmak. Duygudaşlık benim için çok önemli. Bir paylaşım içinde olmak çok önemli. Konu ne olursa olsun iyi bir roman, iyi bir müzik, iyi bir sinema eseri, ne anlatırsa anlatsın sonuçta bir şey paylaşıyor ve size ‘yalnız değilim’ hissi veriyor. Bu bence sanatta çok temel bir şey. Onu yakalıyorsam ne mutlu.

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir