İÇİNDEN LİSE ÇAĞIMIN GEÇTİĞİ SERGİ…

Düşünen Tohum Konuşan Toprak:

Cumhuriyet’in Köy Enstitüleri-Aksu Köy Enstitüsü (1940-1954)”

Sergide, daha tabelasını görür görmez, hemen aşağısındaki ‘Hasanoğlan’ tren istasyonunda indiğimiz gün geldi aklıma. Muş Kız Öğretmen Lisesi’nde geçen bir yılımızın ardından nakil isteyip Hasanoğlan’a gelmiştik.

Seher Özen Karadeniz / fullantalya

Her geçen gün kalite sorunu yaşayan ve “ezberci” olduğu noktasında hemen her kesimin hem fikir olduğu eğitim sistemimizin başına gelmiş en iyi şey olarak nitelendirilen Köy Enstitüleri üzerine, kentimizin önemli kültür-sanat kurumlarından Antalya Kültür Sanat (AKS) önceki gün çok değerli bir sergi açtı.

Düşünen Tohum Konuşan Toprak: Cumhuriyet’in Köy Enstitüleri-Aksu Köy Enstitüsü (1940-1954)’ .

Basın tanıtımında gezdiğim sergi; bu süreci arşiv belgeleri, fotoğraflar, kişisel eşyalar ve tanıklıklarla anlatıyor.  Antalya’nın toplumsal hafızasında silinmez izler bırakan Aksu Köy Enstitüsü’nün tanıklıklar ve fotoğraflarla mercek altına alındığı sergiye özel koleksiyonlar ve Antalya İl Milli Eğitim Tarihi Müzesi’nden seçilen dönem eserleri de eşlik ediyor.

ATSO Başkanı Davut Çetin; seçildikten sonra gerçekleştirdiği ilk etkinlik olan sergiyle ilgili olarak; “Köy enstitüleri bugün bile örnek alınması gereken bir kırsal kesim eğitim modelidir. Maalesef bir eğitim modeli, siyasi tartışma konusu olmuş ve konuya objektif bir gözle bakılamamıştır. Soğuk savaş döneminde çok partili hayata girerken, siyasi tartışmalar köy enstitülerine de yansımıştır. Oysa bizim için önemli olan husus, yoksul köy çocuklarının, üreterek, meslek öğrenerek eğitim almış olmalarıdır” dedi.

Ben de,  tam da Başkan Çetin’in işaret ettiği noktadan konuya dahil olmak istiyorum.  Köyde doğmuş ve ilk çocukluk dönemini geçirdikten sonra kasabaya gelmiş ve üniversite yıllarına kadar da yazları köyle bağı hep devam etmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki; ben yaşlardaki köylü çocuklarının anne-balarından dinlediği eğitmen-öğretmen anıları hayli fazladır. Çünkü; o yıllarda öğretmen, köylünün şehre dokunduğu yerdir. O’nun şehirle bağıdır. Şehre dair umutlarının filizlenmesi için olmazsa olmazıdır. Sadece çocuklarına değil; toprağa, hayvana, doğaya dair de başı sıkıştığında çaldığı kapıdır. Bu kapının o yıllar bu kadar sağlam olması da Köy Enstitüleri ve; zamanla azalsa da, onun mirasının yansımasıdır. Babam hala; “Yıldızeli Öğretmen Okulu’nun imtihanına girecektim. Babam köyde kalıp tarlada çalışmamı istediği için izin de, para da vermedi. Ben de öğretmenimden aldığım 10 lirayla Divriği’ne gidip, 1956 yılında sınava girdim. Çalışkan bir öğrenciydim. Kazandım.” diye anlatır. Babası göndermediği için ilkokul mezunu olarak kalsa da öğretmenini hala saygıyla anar.

Cumhuriyet’in 10. yılına gelindiğinde; hem okuma-yazma oranını artırmak hem de köyün kalkınmasına da öncü olacak öğretmenler yetiştirmek üzere ülkenin dört bir yanında açılan 21 Köy Enstitüsü’nden biri ve en ünlüsü olan Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nden benim yolum da ‘öğretmen lisesi’ olduğu dönemde geçti.

Babamın köyden kurtulmak için seçtiği yolu, ben de kasabadan kurtulmak için seçmiştim. Neyse ki babam engel olmadı, okudum, mezun oldum. Sergide, daha tabelasını görür görmez, hemen aşağısındaki ‘Hasanoğlan’ tren istasyonunda indiğimiz gün geldi aklıma. Boğazım düğümlendi. Muş Kız Öğretmen Lisesi’nde geçen bir yılımızın ardından nakil isteyip Hasanoğlan’a gelmiştik. İlk günün ardından dikimhaneye göndermişti öğretmenlerimiz, ölçü alınıp formalarımız dikilsin diye.

O yıllarda oluşturulan bahçeden gelen meyve-sebzeyi, ahırlardaki ineklerin sütlerini, fırından gelen ekmeği yedim. Onların formalarının dikildiği dikimhanedeki makinelerde bize de formalar dikildi. Aynı revirde tedavi olduk. O muhteşem amfi tiyatro da biz de gösteriler sergiledik. Bazen de sırf eğlencesine gittik. Okuduğum dönemde onların hikayeleri bize hiç anlatılmadı. İyi ki şimdilerle ‘bellek merkezleri’ var da, biz de, bize zamanında anlatılmayan kimi hikayeleri onların sayesinde geç de olsa öğreniyoruz.

Böylesine önemli bir sergiyi Aksu Köy Enstitüsü’nün tarihini daha da derinlikli ele alarak Antalya halkıyla buluşturan ATSO’ya ve ATSO Eğitim, Araştırma, Kültür Vakfı’na, sergi küratörü Ekrem Işın’a, serginin her türlü detayıyla başından sonuna ilgilenerek bizlere keyifle gezeceğimiz bir sergi hazırlayan AKS Genel Müdürü Münevver Eminoğlu’na, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na ve İsmail Hakkı Tonguç Vakfı’na kentim adına teşekkür ederim.

Elbette ki kişisel tarihimi bu kadar ilgilendiren bu kıymetli sergiyi gezerken ATSO Başkanı sayın Davut Çetin’le de kendi okulumun panosunun önünde fotoğraf çektirmeyi, kısa da olsa bir iki paylaşım yapmayı ihmal etmedim.

AKS’yi 3 yılda 43 bin kişi i ziyaret etti

AKS’yle ilgili ATSO Başkanı Davut Çetin’in paylaştığı bir iki rakamı da bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yaklaşık üç yıl önce açılan AKS’nin bu süre zarfında kentimizin kültür-sanat hayatına önemli katkılar yaptığını kaydeden Başkan Çetin; “Bugüne kadar 10 sergi, açtık. Bugün 11. si için biraradayız. Bu 10 sergi 32 bin 642 kişi tarafından ziyaret edildi. AKS’de 2017 yılında düzenlediğimiz 60 etkinliğe 4802 kişi katıldı. 2018’in ilk 3 ayında 25 etkinlik düzenledik, bunlara 3157 kişi katıldı. Bilinirliğimiz arttıkça katılımcı sayımızın da hızla arttığını görüyoruz. Toplamda 1000’e yakın çocuğumuza kültür-sanat adına ilham vermiş olduğumuza inanıyorum. Yaptığımız her türlü etkinlikle bugüne kadar 43 bin 894 kültür, sanat ve eğitim sevdalısı insanımız bu merkezden doğrudan yararlanmış” dedi.

Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir